Sayfalar

2 Aralık 2011 Cuma

6. İMAM HZ. CAFER-İ SADIK


      
 “ İnsan için ölüm genç ve güzel bir kızın  Boynundaki gerdanlık gibidir  (Hazret-i Hüseyin)
                                                                         
Hazret-i Muhammed (SAV)’in insanlara bıraktığı iki emanete, yani Kur’ân-ı Kerîm ve Ehl-i beyt’e bağlı olanlar için  Muharrem’in birinci ve on ikinci günleri, yas olmanın yanında, haksızlığa ve zulme direniş bilincinin yeni bir yıl için bilenip ayaklandığı günlerdir.

Muharrem yasının ne anlama geldiğini en iyi 6. İmam Ca’fer Sâdık Hazretleri
anlatmaktadır:  “ Her yer Kerbelâ Her ayMuharrem... Her gün aşûrâ…” (Kaynak : Şakir Keçeli Babaerenler, Kerbela Makalesi, Kasım 2011)

İmam Sadık lakabıyla bilinen İmam Cafer bin Muhammed, İmam Muhammed Bakır’ın oğludur. Annesinin adı 
Necibe’dir. 23 Mayıs 699 tarihinde Medine’de dünyaya gelmiştir. Abbasi halifesi Mansur'un emriyle 10 Mart 765 veya 22 Ocak 766 tarihinde zehirletilerek şehit edildi. Kabri Medine / Baki mezarlığındadır. (1)

İmam Sadık’ın imameti döneminde Emevi devletinde zulüm, keyfi uygulamalar ve iç hesaplaşmalar iyice kontrol dışına çıktığından ülkenin pek çok yerinde isyanlar baş göstermiş, özellikle Acem ve Türki bölgelerde isyanın boyutu büyüyerek nihayet 750 yılında iktidar değişikliğine sebebiyet vermiştir. İç savaşlar ve kamplaşmalar döneminde İmam Cafer Sadık, Ehli Beyt’infaziletlerini rahat aktarma olanakları bulmuş, irfan okullarında bir kısmı sonradan çok ün yapan binlerce talebe yetiştimiş, bunların bir kısmını da irfan yayıcılar olarak başka bölgelere göndermiş, ilim ve irfanı yerinde alamayan insanalrın bizzat ayağında giderek İslam ve Ehli Beyt faziletlerini aktarmıştır (2). Bu gelenek giderek Seyyitlerin (Dedelerin) taliplerini yerlerinde ziyaret etme ve dini sorumluluklarını onlara kendi mekanlarında sunma olanağı yaratmaya dönüşmüştür.

Emevi Devletinin 750 yılında yıkılıp yerine Abbasi devletinin kurulması sürecinde Ehli Beyt bendeleri üzerinde ki baskı kalktığı için ilim ve erdem yaymak gizlilikten aleniye (serbestlik) dönüşmüş, bundan yararlanan insan sayısında ciddi bir artış sağlanmıştır.

Büyük bir alim de olan İmam Cafer, çeşitli ilmi şahsiyetler eğitti. Bunların başlıcaları şunlardır: Zürare, Muhammed bin Müslim,Mümin-i Tak, Hişam bin Hakem, Eban bin Teğlib, Hişam bin Salim, Hüreyz, Hişam-i Kelbi Nessabe, Cabir bin Hayyan-i Sufi(kimya alimi) hatta Sünni inanca mensup insanların sonradan çok değer verdikleri alimlerinden olan Süfyan-ı Sevri, Hanefi mezhebinin reisi Ebu Hanife, Kadı Sekuni, Gazi Ebu'l Bahteri gibiler onun öğrenciler ve mühendisler yetiştirmiştir.
İmam Cafer-i Sadık, İmametinin son yıllarında Abbasi halifesi Mansur'un ciddi baskılarına maruz kaldı. Mansur’la birlikte Abbasi devleti de tıpkı Emevi devleti gibi varlık sebebini adeta Ehli Beyt düşmanlığı üzerine kurdu. Halkın İmam Sadık’a olağan üstü saygı duyması ve sözünü dinlemesi Halife Mansur’u çileden çıkarıyordu. Onun emriyle Ehli Beyt bendeleri gruplar halinde hapishanelere attırmaya ve yoğun baskı kurmaya, muhalif gördüğü kişileri katletmeye başladı.

Halife Seffah'ın, baskısı ile İmam Medine'de tutuklanıp Dimeşk'e, sonralarıda tekrar tutuklanarak Irak'a götürüldü. Uzun süre göz hapsinde kaldı. Ancak İmam götürüldüğü her yerde İlim ve irfanını yaymaya devam etti. Sonunda Mansur'un emriyle zehirlenip şehit edildi.(3)

Mansur, imamın şahadetinden sonra Medine'de valisine yazdığı mektupta, "Başsağlığı dilemek amacıyla n evine git, vasiyetnamesini oku, vasi olarak tanıttığı kimsenin mecliste başını vur" emrini verdi. Ancak İmam’ın vasiyetinde İmamet ve diğer kudsi hizmetler için 5 kişinin isminin geçtiği görülünce Medine valisi istenileni yapamadı. Zira İmam Cafer, Halife Mansur’un İmamet makamına olan kin ve nefretini bildiği için önceden bir plan yapmış ve Halife dahil 5 kişiyi (Halife Mansur, Medine valisi, büyük oğlu Abdullah Efteh, küçük oğlu Musa ve Hamide) vasiyetnamesinde İmamete vasi tayin etmişti (4)

İmam Cafer-i Sadık, hem yazdığı (Buyruk) adlı kitabını kaleme alarak, inançların uygulanmasında yeni ve çağa uygun bir açılım yapmış, hem de, tıp, astronomi, kimya, fizik, matematik vb. bilim dallarında ileri düzeyde ihtisaslaşmaya gitmişti.

İmamın ders verdiği binlerce talebenin bir nevi Üniversite eğitimi alarak bir bakıma İslamın Rönesans dönemini başlatması sonucu, bu çağdaşlaşma ile giderek dünya çapında ünlü bilim adamları yetiştiler. Bu süreçte, Yunanca, Farsça, Arapça ve diğer dillerden pek çok bir çok dile tercüme edildi. Elbette bu açılım sadece 8. Yüzyıla ait değildi. Ancak temelleri bu zamanda atılan çağdaşlaşma, etkilerini İslam coğrafyasında 3 Yüzyıl kadar sürdürdü. Bu etkiler sonucu gerek Türkistan’ın bir çok yerinde, Erdebil’de ve gerekse de başka bölgelerde yeni yeni İlim ve irfan okulları açıldı. Bu okullardan mezun olan onbinlerce talebe sorumluluklarını başka alanlara aktardılar. Bu konuda özellikle Horasan’dan batıya yönelen ve kazanımlarını batıya aktaran bir süreç sonucu Hacı Bektaş Veli, Ebül Vefa, Babamansur, Ahi Evran, Abdal Musa ….. ve benzeri ünlü şahsiyetler ortaya çıktı.

İmam Cafer-i Sadık’ın ünlü talebeleri arasında, bugün Sünni inancın Mezheplerinin önderleri olarak kabul edilen İmam Şafii, İmam Hambeli, İmam Hanefi gibi büyük ilim adamları da bulunuyorlardı.
Ehl-i Beyt mektebinden mezun olan Şeyh Müfit diyor ki: “İmam Bâkır’ın vefatından sonra, çocukları arasından İmam Sadıkİmamet makamına ulaştı. İmam Sadık, ister Şia, ister Sünnî toplumu nezdinde fazilet ve ilim bakımından en iyi, en tanınmış ve en seçkin olanıydı. İmam Sadık’dan naklen bütün İslâm âlemine yayılan ilim ve irfan, İmam’ın kardeşlerinin hiçbirinden nakledilmemiştir. Çeşitli görüş ve meşreplere sahip olan hadis bilginleri, İmam’dan ilim istifade eden kimselerin isimlerini kaydederken aşağı yukarı dört bin kişinin adını kendi kitaplarında nakletmişlerdir (5)
Yine Ehl-i Beyt mektebinin büyük şahsiyetlerinden Seyyid Muhsin el-Emin, “Hafız bin Ukde ez-Zeydî Rical kitabında, İmam Sadık’dan hadis nakleden dört bin güvenilir kişinin adını ve yazdıkları eserleri nakletmiştir”(6 ).

Yine Necaşî, Rical kitabında Ali bin Veşşa’dan şöyle naklediyor: “Küfe mescidinde 900 din bilgini gördüm ki hepsi de ‘İmam Sadık bize şöyle hadis nakletmiştir’ diye söze başlıyorlardı. İmam Sadık ise şöyle buyuruyordu: ‘Benim hadisim babamın hadisidir; babamın hadisi, büyük dedemin hadisidir; büyük dememin hadisi ise, Ali bin Ebu Talib’in hadisidir; Ali bin Ebu Talib’in hadisi ise, Resulullahın hadisidir, Resulullah’ın hadisi ise Allahın sözüdür.’ ”(7)

İbn-i Şehraşub, Ebu Nuaym’in “el-Hilye” adlı eserinden şunları nakletmiştir: “İmam Sadık’dan Hadis nakledenler arasında Malik bin Enes, Şu’be bin Haccac, Sufyanî Sevrî, İbn-i Cerih, Abdullah bin Ömer, Ruh bin Kasım, Süfyan bin Uyeyne, Süleyman binBilâl, İsmail bin Cafer, Hatem bin İsmail, Abdulaziz bin Muhtar, Veheb bin Halid, İbrahim bin Tahan vb. büyükler bulunmaktadır. Müslim de kendi Sahih’inde İmam Sadık’dan Hadis nakletmiş ve İmam’ın hadisiyle delil getirmiştir.’ ” İbn-iŞehraşub “İmam Malik, Şafiî, Hasan bin Salih, Ebu Eyyub Sistanî, Ömer bin Dinar ve Ahmed bin Hanbel, İmam Sadık’danhadis nakletmişlerdir.” dediklerini vurgulayarak Malik bin Enes’in İmam Sadık hakkındaki: “İlim, amel, takva, fazilet ve ibadette, İmam Sadık’dan daha üstün birisini hiçbir göz görmemiş, hiçbir kulak işitmemiş ve hiçbir düşünce tasavvur dahi etmemiştir.” sözüne yer vermiştir (8)

Tarihçi Yakubî ise, İmam Cafer Sadık’ı şöyle tanıtmıştır: “O, Allah’ın dini konusunda halkın en üstünü ve en bilgilisiydi. O öyle birisiydi ki, ilim ehli ondan bir şey naklettiklerinde; ‘Alim şöyle buyurmuştur’ diyorlardı” (9). O zamanlar da yaşamış çok sayıdaki bilge tarafından bu şekilde İmam Sadık’ı meziyetlerini metheden sayısız aktarım vardır. İmam Sadık, Resulullahın şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “İlim öğrenmek, her Müslüman’a farzdır. Biliniz ki Allah Teala, ilim peşinde olanları sever” (10). İmamın kendisi de bunun fazlası ile bunun gereklerini yerine getirmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder